Günün birinde bir kız ile bir erkek evlilik yaptılar ve kız gelin olarak damadın evine geldi. Bu kişi annesi ile birlikte yaşıyordu. Lakin yeni gelin olmuş kız ile kayınvalidesi bir türlü geçinemiyorlardı. Her gün birbirleriyle tartışıyor, sorun yaşıyorlardı.

Sonunda bu kız, babasının samimi arkadaşı olan eczacı birine gitti ve kayınvalidesiyle durumunu anlatarak, ondan bir zehir istedi. Böylelikle, kayınvalidesini öldürebilecekti!

Eczacı, eğer ona çok tehlikeli bir zehir verirse, kayınvalidesi kısa bir sürede ölecek ve doğal olarak da herkes yeni gelininden şüphe duyacaklardı. Bunun yerine ona bir çeşit macun vererek şöyle tembihte bulundu: Her gün az bir miktar kayınvalidesinin yemeklerine katarak ona verecekti ve bunu yaparken de kayınvalidesi bir şeyden şüphelenmesin diye, ona tatlı dille ve muhabbetle yaklaşacaktı. Böylelikle kayınvalidesi, yavaş yavaş hastalanıp sonunda ölecekti ve kimse de yeni gelinden şüphe duymayacaktı. Yalnız eczacı, özellikle muhabbet göstermesini tembihledi.


Yeni gelin macunu alıp, büyük bir sevinçle evin yolunu tuttu. Bu macundan her gün bir miktar mihribanlıkla kayınvalidesine dolaylı yoldan vermeye başladı. Haftalar geçtikçe, gelinin kaynanasına karşı muhabbeti ve kaynananın da geline karşı ahlakı güzelleşmeye başladı.

Bir zaman sonra gelin yaptığı işten pişman oldu ve babasının dostu eczacıya tekrar giderek ona şöyle dedi: Artık kaynanamdan nefret etmiyorum ve onu artık kendi annem gibi seviyorum ve gönlüm artık onun ölmesini istemiyor. Sizden rica ediyorum, o zehrin etkisini kayınvalidemin bedeninde yok edecek başka bir ilaç verin bana!

Eczacı, bu sözlerin karşısında gülümseyerek ona şöyle dedi: Kızım! Kaygılanma! Sana verdiğim macun şeklindeki ilaç aslında zehir değildi. Zehir senin zihnindeydi. Sen sevmediğin kayınvalideni, muhabbet ve aşkla ortadan kaldırdın…1

1 Muhammed Gulami, Dastanhay-i Hikmetamuz, s.121